Son dönemde Ortadoğu'daki jeopolitik dengelerin nasıl değiştiği üzerine dünya genelinde birçok yorum ve analiz yapılmakta. Özellikle İsrail ve İran arasındaki çekişmeli tarih, pek çok uzman tarafından dikkatle izleniyor. Amerikan basını, bu iki ülke arasındaki olası çatışmanın yeniden başlayabileceğine dair dört önemli emare belirledi. Peki, bu emareler neler? Ve bu süreç, bölgede nasıl bir etki yaratabilir? Detaylara birlikte bakalım.
İsrail ve İran arasındaki antagonizm, 1979 İslam Devrimi sonrasında daha da belirginleşti. İran’ın devrim sonrası "Büyük Şeytan" olarak adlandırdığı Amerika Birleşik Devletleri'nin müttefiki olan İsrail'e karşı sürdürdüğü düşmanlık, bölgedeki diğer Arap ülkeleri ile de ilişkilerinde derin yaralar açtı. Her iki ülkenin de nükleer silah geliştirme çabaları, gerilimlerin artmasına neden oldu. Bugün, bu geçmişi gözeterek, ABD basınının dikkat çektiği dört emareyi daha iyi anlayabiliriz.
Son günlerde, özellikle Batı medya organlarında, İsrail'in İran’a karşı askeri harekât planları hakkında sıkça spekülasyon yapılmakta. İsrail, İran'ın nükleer tesislerine yönelik düzenlediği siber saldırıların yanı sıra, casus saldırılarla da Tahran yönetimini hedef alıyor. Bu durum, İsrail’in savunma doktrini içinde sürekli bir tehdit olarak gördüğü İran’a karşı daha provokatif adımlar atabileceğini ortaya koyuyor. Yetkililer, özellikle İran’ın nükleer programındaki ilerlemelerin hızlı bir şekilde devam ettiğini belirtirken, bu durumun savaş ihtimalini artırdığı vurgulanıyor.
ABD basınındaki ikinci emare, diplomatik alanda yaşanan gerginlikler. İran ve İsrail arasındaki iletişim eksikliği, karşılıklı yanlış anlamalara ve buna bağlı olarak da çatışma potansiyeline yol açabiliyor. Örneğin, geçtiğimiz günlerde İran Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi, Batı ile olan müzakerelerde ilerleme kaydedememesi halinde daha sert mücadelenin kaçınılmaz olacağına dair açıklamalarda bulundu. Bu tarz beyanlar, görüşmelerin kesilmesi durumunda her iki tarafın da daha militarist bir yaklaşıma yönelebileceğini düşündürüyor. Ayrıca, diğer bölge ülkeleri arasındaki duruş değişikliklerinin, İran ve İsrail arasındaki gerginliği daha da arttırabileceği de göz ardı edilmemeli.
Üçüncü ve dördüncü emareler ise, özellikle İran’ın silah tedarikine odaklanıyor. İran, Rusya’nın S-400 hava savunma sistemlerinin yanı sıra, Çin menşeli çeşitli savunma sistemleriyle kendi ordusunu güçlendirmeye devam ediyor. Bu, hem bölgesel istikrarı tehdit eden bir adım hem de İsrail için bir tehdit unsuru olarak öne çıkıyor. Nitekim, İsrail de bu bağlamda hava saldırılarını artırabilir. Bu tür gelişmeler, tüm bu faktörlerin bir araya gelmesi durumunda, Ortadoğu'nun çok daha karmaşık bir çatışma sürecine girebileceğini gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin bu konudaki duruşu da kritik bir öneme sahip. Hükümet, İran ile imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden başlanıp başlanmayacağı konusundaki belirsizlikler nedeniyle bölgedeki müttefiklerine destek verme gerekliliğini giderek daha fazla hissediyor. ABD'nin bu stratejisi, İran’ı kontrol altında tutma çabası olabilir. Ancak bu çaba, bölgedeki ülkelerin artan kaygılarını derinleştiriyor ve yeni bir çatışma riskini artırıyor.
Sonuç olarak, ABD basınının ortaya koyduğu dört emare, İsrail ve İran arasında tırmanan gerilimin yalnızca yüzeydeki belirtilerini değil, aynı zamanda derinlerinde yatan çatışma nedenlerini de işaret ediyor. Bu durum, uluslararası ilişkilerdeki belirsizliğin sürdüğü bir dönemde, Ortadoğu’daki barış ortamını tehdit eden bir karmaşa yaratabilir. Dolayısıyla, bu sürecin nasıl gelişeceği ve hangi yöne evrileceği büyük bir merak konusu. Her iki tarafın da geçmiş deneyimlerinden ders alıp almayacağı, bölgenin geleceği açısından belirleyici olacaktır.