Geçtiğimiz hafta, toplumda büyük bir infiale yol açan olayda, genç kadın Sinem'in hayatına son veren katilinin, aldığı uzaklaştırma kararına rağmen nasıl serbestçe hareket edebildiği sorgulanıyor. Korkunç cinayet, hem güvenlik önlemlerinin yetersizliğini hem de hukuki süreçlerin yavaşlığını gündeme getirdi. Sinem, eski sevgilisi tarafından hedef alınmış ve durumun ciddiyetine rağmen koruma tedbirleri yeterince etkin bir şekilde uygulanmamıştır.
Sinem, bir süre önce şiddetli bir ilişki yaşadığı eski sevgilisiyle olan bağlarını kesmişti. Mahkemeden aldığı uzaklaştırma kararı, onun için hayati bir koruma önlemi olarak değerlendirilmişti. Ancak ne yazık ki, bu karar fiziksel bir güvenlik sağlamaktan uzak kalmış, katilin Sinem’in yaşadığı eve tırmanarak girmesiyle trajik bir sonla sonuçlanmıştır. Uzaklaştırma kararı, hedef belirtilen kişiyi fiziksel olarak korumakta yeterli olmamakta, çoğu zaman da icra edilmektedir. Sinem’in yaşadığı olay, bu durumun ne kadar tehlikeli bir hal aldığını gözler önüne serdi.
Katil, bilinçli bir şekilde balkondan tırmanarak evin içine girmiş, burada Sinem’i acımasızca saldırıya uğratmıştır. Olayın ardından polis hemen müdahalede bulunsa da, Sinem’in hayatını kurtarmak için geç kalınmıştır. PEK çok insan bu tür olayların, kadınların yaşadığı şiddet döngüsü içinde ne denli yaygın olduğunu sorgulamakta ve sistemin yetersizliklerini vurgulamaktadır. Mahkeme sonrası koruma tedbirlerinin genellikle süreklilik arzetmediği, çoğu durumda faillerin cezasız kaldığı gerçeği, bu gibi trajik olayların bir daha yaşanmaması için somut adımlar atılmasını zorunlu kılmaktadır.
Olayın ardından birçok sivil toplum kuruluşu, hem devlet kurumlarını hem de kamuoyunu bu konuda farkındalık yaratmaya çağırmış ve kadın cinayetlerini önlemek için alınması gereken önlemler üzerinde durmuşlardır. Özellikle bürokrasinin hızlandırılması, mahkemelerdeki kadınlara yönelik destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve koruma kararlarının etkin bir şekilde uygulanmasının altı çizilmektedir. Sinem’in ölümü, sadece kişisel bir trajedi değil, aynı zamanda tüm kadınlar için bir alarm zili olmuştur.
Yaşanan acı olay, kadına yönelik şiddetle mücadelede atılması gereken adımların aciliyeti ile birlikte, toplumun bu konuda nasıl bir iletişim biçimi geliştirmesi gerektiğini de tekrar gündeme getirmiştir. Sinem’in katili, sadece kendi hikayesini sona erdirmekle kalmamış, aynı zamanda birçok kadının yaşamı için de tehlike arz ettiğini açıkça göstermiştir. Bu olayın ardından hak savunucuları, kadın cinayetlerine karşı daha güçlü bir duruş sergilemenin, farkındalık yaratmanın ve eğitim programlarının yaygınlaştırılmasının önemini vurgulamaktadır.
Sinem’in katilinin nasıl bu kadar rahat bir şekilde hareket edebildiği, hukukun ne kadar etkin kullanıldığı, bu gibi durumlarda devletin ve toplumun sorumlulukları sorularının da yanıt aramaktadır. Her geçen gün artan kadın cinayetleri, sadece birer rakam olmaktan çıkıp, toplumsal bir soruna dönüşmektedir. Sinem gibi birçok kadının yaşadığı korku dolu hayatlar, değişim içindeki hukuksal süreçlerin hızlandırılması ve toplumun bilinçlendirilmesi ile değiştirilebilir. Umut, bu olayın sonucunda, Sinem’in ölümünün başka kadınların yaşamasını istemediğimiz bir hayatın başlangıcı olmasıdır.
Toplum olarak, Sinem’in hikayesini unutmamak ve yaşanan acıların bir daha tekrarlanmaması için mücadele etmek gerekmektedir. Uzaklaştırma kararlarının yeterliliği sorgulanırken, her kadının güvende olduğu bir dünya için dayanışmanın ve birlikte hareket etmenin önemi birkez daha vurgulanmaktadır. Sinem’in hatırası, adalet talebi için bir sembol haline gelmeli, kadına yönelik şiddetle mücadele edenlerin sesini daha da güçlendirmelidir.