Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin yürek burkan olaylarından biri daha yaşandı. Kaybolduğu bildirilen ve sonrasında cesedi bulunan Mehtap bebeğin anne ve babasının yargılandığı dava sonucu verilen ceza, kamuoyunu derinden etkiledi. Küçük yavrunun, yaşadığı trajik olay ve aile içindeki dinamikler, ülke genelinde geniş yankı buldu. Mehtap bebeğin hayatı daha çok konuşulmaya başlandı ve bu olay, aile içi şiddet, ihmalkarlık ve cezasızlık gibi meseleleri tekrar gündeme getirdi.
Mehtap bebek, ailesinin gözünden kaybolduğunda henüz bir yaşında bile değildi. Olayın üzerinden sadece birkaç gün geçmişken, küçük bebeğin cansız bedeni bir ormanlık alanda bulundu. Bebeğin naaşının bulunmasının ardından anne ve baba, soruşturmanın odak noktasına yerleşti. Yapılan otopsi sonuçları, Mehtap’ın ölüm nedeninin yaşama alındığı süreçte yaşanan ihmal ve olası şiddet nedeniyle gerçekleştiğini ortaya koydu. Medyanın da yoğun ilgi gösterdiği bu olay, yalnızca bir cinayet davası değil aynı zamanda toplumun vicdanında açılan bir yaradır.
Yargı süreci boyunca, aile ferdi olan anne ve baba çelişkili ifadeler vermekle suçlandılar. Anne, olay anında kayıtsız kaldığı ve çevresindekileri ikna etmek için çeşitli bahaneler ürettiği gerekçesiyle ağır eleştirilere maruz kaldı. Baba ise, olayla ilgili olarak “bilmiyordum” şeklindeki savunmasıyla dikkat çekti. Şu an, mahkeme aldıkları değersiz yargı hakkında onlarla bu durumu sorgulamanın yanı sıra, toplumun böyle olaylara nasıl bir yaklaşım geliştirmesi gerektiği konusunda bir kıvılcım oluşturdu.
Neticede, mahkemenin verdiği karar, toplumda adeta bir şok etkisi yarattı. Mehtap bebeğin anne ve babası, çocuklarına karşı uyguladıkları şiddet, ihmal ve otonom bir yaşam sürmelerine olanak vermedikleri gerekçesiyle toplamda 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu ceza, sosyal medya ve diğer platformlarda büyük bir tartışma başlattı. Birçok ancak bir o kadar da sokaklarda toplanarak, bunun bir tür cezalandırma olmadığı görüşünü savundu.
Olay ve devamındaki süreç, sadece Mehtap bebeğin değil, aynı zamanda tüm mağdur çocukların sesi olma adına her türlü olumsuzluğa karşı bir dayanışma oluşturmasına zemin hazırladı. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar, çocukların korunmasına yönelik daha sıkı yasaların çıkarılması gerektiğini talep ederken, yargı mekanizmasındaki aksaklıkların düzeltilmesi konusunda da adımlar atılması gerektiğinin altını çiziyor.
Mehtap bebeğin trajik ölümü, önümüzdeki dönemde çocuk hakları ve aile içi şiddet konusunda yapılacak düzenlemeler için de bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor. Ülke genelinde yürütülecek projeler ve farkındalık kampanyaları, yaşanan bu acı olaydan ders çıkarma adına önemli bir fırsat yaratabilir. Unutulmamalıdır ki, bir çocuğun yaşamı, her şeyin önündedir ve onun hakları, göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak, Mehtap bebeğin ölümü, sadece bir cinayet davasının ötesinde, aile içindeki ihmalkarlığın, sosyal toplum yapısındaki eksikliklerin gözler önüne serildiği bir dönüm noktasıdır. Herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Umarız ki, bu acı olay, ileride benzer olayların önüne geçilmesi adına bir başlangıç olur.